6 Şubat 2023 tarihinde, ülkemizde, Kahramanmaraş/Pazarcık merkezli gerçekleşen deprem neticesinde birçok binanın tamamen yıkılması ile ciddi sayıda vatandaşımızın enkaz altında kalarak hayatını kaybetmesi, yıkılmayan binaların ise önemli ölçüde hasar alarak içinde yaşanmayacak hale gelmesi neticesinde hukuki anlamda ortaya çıkan en büyük soruların başında müteahhitler, yapı denetim firmaları ve belediyeler başta olmak üzere binaların yapımında, denetiminde, iskan aşamasında rol alan aktörlerin hukuki sorumlulukları gelmiştir.
Bir deprem kuşağında yer alan Türkiye’de, özellikle 1999 depremi gibi yaşanan acı deneyimler neticesinde geliştirilen mevzuat karşısında halen depreme dayanaksız binaların inşa edilmesi, gerektiği gibi denetlenmemesi, yapılan tespitlerin neticesinde gerekli aksiyonların alınmaması gibi sorunların belki de artarak devam ettiği, ne yazık ki eskisinden daha da büyük ve acı tecrübelerle ortaya çıkmıştır. Bu anlamda, yazımızda binaların yapımında yer alan tüm aktörlerin ceza hukuk ve özel hukuk bakımından sorumlulukları kısaca ele alınmaya çalışılmıştır.
- Ceza Hukuku Anlamında Sorumluluk
Müteahhitlerin inşaat öncesi ve sırasında yapıyı mevzuata ve bilimin gereklerine uygun projelendirmekle, inşa etmekle yükümlüdürler. Aynı şekilde, mühendisler, yapı denetçileri gibi teknik görevliler, belediyeler ve bakanlık görevlileri yapının projesine uygun yapıldığını denetleme yükümlülüğü altında olup ancak tespitlerin olumlu olması halinde binalara inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi, iskan izni vermeleri gerekmektedir. İlgili yükümlülüklere aykırı davranmaları neticesinde binalarda ortaya çıkacak hasarların yanında gerçek kişilerin maddi ve manevi kayıplarından da ilgili kişilerin cezai ve hukuki sorumlulukları bulunacaktır.
Binaların incelemesiyle yapının projelerinin mevzuata, fennin gereklerine uygun olmadığının, inşaat malzemesi kalitesinin standartlara uygun olmadığının, yapımda işçilik hataları olduğunun, yapıların inşaat ruhsatının ve projelerinin bulunmadığının veyahut mevzuata aykırı olduğunun, zemin yüzeyinin yapılaşmaya elverişli olmadığının, gerekli güçlendirmenin yapılmadığının, yapı statiğini zayıflatan mevzuata aykırı tadilatların yapıldığının veya denetimlerin hiç veya yeteri kadar yapılmadığının vb. tespiti hâlinde ilgili kişilerin aykırı tüm eylemleri bakımından sorumluluğu olduğu kabul edilecektir.
İlgili sorumluluk deprem neticesinde ölümün meydana gelip gelmemesi halleri bakımından ikiye ayrılmaktadır:
- Şayet deprem neticesinde ölüm meydana gelmişse, ölüme ihmali davranışları ile sebebiyet verenler kasten adam öldürme suçu işlemiş olacaklardır. Uygulamada suçun manevi unsurunun bilinçli taksir mi yoksa olası kasıt mı olduğu tartışılmakla birlikte, günümüz teknolojisi ve yapılan bilimsel çalışmaların deprem riskini önceden tespite olanak sağlaması, ilgili deprem bölgelerinde belirli periyotlarla yapılan analizler dikkate alındığında depremin öngörüldüğü rahatlıkla söylenebilecektir. Dolayısıyla olası deprem bölgesinde, depreme dayanıklı olmayan bu tür yapıları inşa eden, inşa edilmesine seyirci kalan veyahut bu hususu denetlemeyen kişilerin böyle bir depremi öngördüğü ve ölüm neticesini “olursa olsun” diyerek kabullendiği açıktır. Bu nedenle bu kişiler olası kastla insan öldürme suçundan ceza almalıdırlar. Karşılaştırmalı hukukta bu yönde birçok örnek mevcut olup, hukukumuzda ise konuya ilişkin olarak Yargıtay 12 Ceza Dairesi’nin 01.03.2013 tarih, 2012/11165-2013/4980 sayılı ve 06.04.2017 tarih 2017/172-2017/2866 sayılı kararlarından yararlanılabilecektir.
Ölüm değil de yaralanma halleri söz konusu olduğunda ise kasten insan yaralama suçu oluşacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bazı hâllerde suçun şikâyete bağlı olabileceğidir. İlgili soruşturma sürecinin başlaması için yaralanan kişi depremin meydana gelmesinden itibaren altı (6) ay içerisinde şikâyette bulunmalıdır. Bu altı ayın geçmesi hâlinde insan yaralama suçundan dolayı adli sürecin başlaması kural olarak mümkün değildir.
- Deprem neticesinde ölüm ve yaralanmanın meydana gelmediği hallerde ise mala zarar verme, kamu güvenliğinin kasten tehlikeye sokulması, imar kirliliğine neden olma, Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Türk Ceza Kanunu hükümleri uyarınca görevi kötüye kullanma suçları gündeme gelebilecektir. Mala zarar verme hariç bu suçlar re’sen savcılık tarafından soruşturulması gereken suçlardır. Şikâyet süresi mala zarar verme bakımından altı (6) aydır.
- Özel Hukuk Anlamında Sorumluluk
Deprem neticesinde kişiler farklı durumlara göre cezai yollar dışında da bir takım hukuki yollara da başvurabilecektir.
- Depremin ölüm ile neticelenmesi halinde ölenin mirasçılarının mirasçılık sıfatlarını kanıtlamak için mirasçılık belgesi almaları gerekecektir. Mirasçılık sıfatının ispatı ve dolayısıyla mirasçılık belgesi, ölenin tarafı olduğu davaların takip edilebilmesi yanında ölümden itibaren dört (4) ay içinde yerine getirilmesi gereken veraset intikal vergisi beyannamesi için de gereklidir.
Mirasçılık belgesinin teminine ilişkin hukuki süreçlerin yürütülebilmesi için öncelikle ölümün nüfus siciline kaydı gereklidir. Nüfus siciline ölümün kaydı için ölüm olayı, ilgili yönetmeliğe göre düzenlenen ölüm belgesiyle on (10) gün içinde nüfus sicil müdürlüğüne bildirilir. Doğal afetlerde vali veya kaymakam tarafından görevlendirilen memurlar ölümü bildirmekle yükümlüdür.
Eğer kişinin cesedine ulaşılamamış ancak öldüğü düşünülüyorsa bu hâlde duruma göre ölümüne kesin gözle bakılan bir olayda kaybolduğu kabul edilerek “ölüm karinesi” hükümleri uygulanır. Ancak kişinin enkazdan sağ çıkmış olması ihtimal dahilinde ise bu hâlde “gaiplik” karinesi hükümleri uygulanır.
- Maddi ve Manevi Tazminat Davaları:
- Delil Tespiti Yaptırılması
Bina, dükkân gibi taşınmaz veya otomobil, kamyon, mobilya, mefruşat vb. gibi taşınır mallarda oluşan maddi zararlardan dolayı gerek idarelere karşı gerekse özel kişilere karşı tazminat davası açılabilmesi mümkün olup, tazminat davalarına esas olmak ve delil teşkil etmek üzere hasarlı malların bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk veya Asliye Hukuk Mahkemesine yazılı olarak (dilekçe) başvuruda bulunularak delil tespiti yaptırmak gerekmektedir.
- Meydana Gelen Zarar ve Başvurulabilecek Yöntemler
Belirtmek gerekir ki, meydana gelen zarar her şeyden önce deprem sebebiyle yıkılan, yarılan, düşen yapı eserinin kötü yapılmış veya gereği gibi bakılmamış olmasından kaynaklanmalıdır. Söz konusu yapı eseri bina, kule, direk, asansör, yol, köprü, kaldırım, pist, iskele gibi toprağa geçici veya sürekli olarak bağlı durumda bulunan ve insan eliyle yapılmış her tür yapıdır.
Yapı eserinin kötü yapılması bilimsel, fenni, teknik kurallara uygun yapılmaması anlamına gelir. İmar kurallarına ve bilimsel kurallara aykırı biçimde yapılması hâlinde eserin (binanın) ayıplı olduğu sonucuna varılır.
Binada oturan veya işyeri sahibi kişilerin, yapının taşıyıcı kısımlarına zarar vermesi halinde (duvarları yıkmak, kolonları kesmek gibi) bu davranış “müterafik (birlikte) kusur” sayılır ve duruma göre yapının kötü yapımıyla zarar arasındaki nedensellik bağının kesildiği sonucuna varılırsa sorumluluk doğmayabilir, nedensellik bağının kesilmediği sonucuna varılırsa ise yapıyı kötü yapanlar aleyhine tazminata hükmedilebilir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki depremde yıkılan yapılar sebebiyle enkaz altında kalan kişilerin aranıp kurtarılması konusundaki faaliyetlerin idare tarafından zamanında, bilimsel ve teknik kurallara uygun biçimde yerine getirilmemesi sebebiyle gerçekleşen ölüm ve yaralanma nedeniyle zarar gören kişiler de maddi ve manevi tazminat isteme hakkına sahiptir.
- Kira Sözleşmesine Dayalı Olarak İkamet Edilen Yapıya İlişkin Olarak; Eğer bina veya benzeri bir yapı eseri yıkılmış veya yıkılmasa da hasarlı hale gelmiş ise; zarar gören, kiracıysa kira sözleşmesine dayanarak kiraya veren kişiye karşı tazminat davası açabilir. Eğer yapı yıkılmamış ve onarılabilir durumdaysa kiraya verenden ücretsiz olarak ayıbın giderilmesini isteyebilir.
- Satış Sözleşmesine Dayalı Olarak İkamet Edilen Yapıya İlişkin Olarak; Zarar gören, konut veya işyerinin sahibiyse satış sözleşmesine dayanarak satın aldığı kişiye karşı ya da eser sözleşmesine dayanarak yükleniciye (müteahhit) karşı tazminat davası açabilir. Eğer yapı yıkılmamış ve onarılabilir durumdaysa satıcıdan veya yükleniciden ücretsiz olarak ayıbın giderilmesini ya da ayıp oranında bedelin indirilmesini isteyebilir. Yapı yıkılmış veya ağır hasarlı hale gelmişse satış sözleşmesinde veya eser sözleşmesinde yapının sahibinin sözleşmeden dönme hakkı da saklıdır. Satıcı doğrudan zararları gidermekten ve onarma yükümlülüğünden kusuru olmasa bile kurtulamaz, ancak dolaylı zararları gidermekten kusuru olmadığını kanıtlayarak kurtulabilir.
Zarar gören, konut veya işyerinin sahibiyse Yapı Denetimi Hakkında Kanun gereğince yapı denetim kuruluşları, denetçi mimar ve mühendisler, proje müellifleri, laboratuvar görevlileri ve yapı yüklenicisine (müteahhidine) karşı tazminat davası açabilir. Yapının ruhsat ve eklerine, fen, sanat ve sağlık kurallarına aykırı, eksik, hatalı ve kusurlu yapılması bu yasaya göre sorumluluk sebebidir.
- Zorunlu Deprem Sigortası (DASK) Bulunan Yapılar Bakımından: Doğal Afet Sigortaları Kurumu, depremden dolayı meydana gelen maddi hasarlar için 25.11.2022’den itibaren 640.000 TL üst sınırına kadar olmak üzere ev sahibi olan sigortalıya sigorta tazminatı öder. Afet Sigortaları Kanunu madde 13’e göre “Zorunlu deprem sigortası bulunan ve deprem nedeniyle hasar gören binalara ilişkin tazminat, gerekli bilgi ve belgeler ile hasar tespitinin tamamlanmasını müteakip en geç otuz gün içinde ödenir”.
- İsteğe Bağlı Deprem Sigortası (DASK) Bulunan Yapılar Bakımından: Sigortalıya sigorta şirketi tarafından sigorta poliçesindeki üst sınıra bağlı olarak meydana gelen maddi hasar için sigorta tazminatı ödenir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki;
- Zarar gören ile arasında sözleşme ilişkisi olsun olmasın zarar görenler, yüklenici, denetçi mimar ve mühendisler gibi kusurlu kişilere ve kusuru olsun olmasın yapı eseri sahibine karşı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiil hükümlerine göre tazminat davası açabilir. Nitekim Yüklenicinin, binayı projelendiren mimarın, denetleyen mühendisin bilimsel ve teknik esaslara uygun şekilde davranmamaları, kalitesiz malzeme ve işçilik kullanmaları hâlinde kusurlu davrandığı kabul edilir.
- Yapı eseri sahibi Türk Borçlar Kanunu madde 69 gereğince yapı eserinin yapımındaki bozukluk veya bakımındaki eksiklik sebebiyle doğan zarardan yapıda otursun oturmasın o yapı sebebiyle zarar gören herkese karşı, kötü yapım veya bakımdan ötürü kusuru bulunmasa dahi sorumlu olur, bu kişiye karşı tazminat davası açılabilir.
- Zarar gören kişiler, yerel yönetimlere veya valiliklere ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği (eski adıyla Bayındırlık ve İskân) Bakanlığına tazminat davası açabilir. İmar Kanunu’na göre yapıya kat, inşaat ve oturma izni veren ya da imara ve iskana açılmaması gereken alanı imara açan yerel yönetimler ile imar planlarını onaylayan ve ruhsat veren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı sorumludur.
Türk Borçlar Kanunu’na göre farklı hukuki sebeplerle zarardan sorumlu olan kişiler zarar görenlere karşı müteselsil olarak sorumlu olur, bu nedenle tazminat davası açma hakkına sahip kişiler aynı davada hepsine birden veya istediği birine veya birkaçına karşı dava açabilir.
Konuya ilişkin daha detaylı hukuki bilgiler ile suç duyurusu örneklerini ihtiva eden, ayrıca bu yazımızda kaynak olarak kullanılan, TBB ve İstanbul Barosu tarafından yayınlanan Deprem Hukuku Rehberlerine daha detaylı hukuki bilgi için başvurulabilir.
AV. İREM FİRUZE KÜÇÜK