GİRİŞ
Ekonomik, sosyal, psikolojik ve çevresel birçok etkenin rol oynadığı bir kazanın, iş kazası olarak nitelendirilmesi her zaman kolay olmayabilir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda iş kazasının tanımı yapılmış olmakla birlikte bazı özellikli hallerin varlığı halinde bu tanımdan yola çıkarak bir sonuca varmak sosyal güvenlik hukuku ilkelerine ve zayıf durumdaki işçinin korunması prensibine uygun düşmeyebilir.
İşçinin iş yerinde bulunduğu veya işveren tarafından başka bir yere gönderildiği sırada kalp krizi geçirmesi veya intihar etmesi gibi işçinin zarara uğramasıyla sonuçlanan olayların iş kazası olarak nitelendirilmesi için 5510 sayılı Kanunun yanında Yargıtay içtihatlarından yararlanmak yerinde olacaktır. Zira Kanun, iş kazası kavramının unsurlarını açıkça sıralasa da bazı vakalar öyle karmaşık olarak cereyan etmektedir ki Kanun’un ortaya koyduğu şablon olayı tanımlamaya yetmeyebilmektedir. Bir başka deyişle her gün değişen ve gelişen dünya koşullarında olaylara, kanunların nasıl ve ne şekilde uygulanacağı güncel içtihatlarla belirlenerek sosyal güvenlik hukukunun amacına daha fazla yaklaşılacaktır.
Çalışmamızda 5510 sayılı Kanunu m. 13’te yer alan tanıma ve öğreti ile birlikte Yargıtay içtihatlarıyla geliştirilen iş kazasının unsurlarına kısaca yer verdikten sonra günümüzde sıkça karşılaşılan “kalp krizi” vakasının ve sıra dışı olarak nitelendirebilecek ancak olması pek de ihtimal dışı olmayan “intihar” sonucu meydana gelen ölüm veya yaralanma olayının iş kazası olup olmadığı hususlarını Yargıtay kararları eşliğinde inceleyeceğiz.
I. İŞ KAZASININ TANIMI
5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 13. maddesinde iş kazası tanımlanmıştır:
İş kazası;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.
6331 sayılı İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu m.3/1-g’de iş kazası kavramı “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Yürürlük tarihi 2012 olan bu kanunun kendisinden önce yürürlükte olan 5510 sayılı Kanunda yapılan tanımdan daha dar bir iş kazası tanımı yapması iki kanun arasında çelişkiye sebep olmuştur. Öğretide de kabul edildiği üzere sadece işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen kazalar değil; 5510 sayılı Kanunda kabul edildiği gibi işçinin görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, emziren kadın işçinin iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda ve işçinin işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında gerçekleşen kazalar da iş kazasıdır.
II. İŞ KAZASININ UNSURLARI
A. SİGORTALI OLMA
Bir kazanın iş kazası sayılabilmesinin ilk unsuru kazayı geçirenin sigortalı olmasıdır. 5510 sayılı Kanunun 3. maddesinde kimlerin sigortalı sayılacağı tanımlanmıştır. Aynı kanunun 4. maddesinde kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından sigortalı sayılanlar, 5. maddesinde ise bazı sigortalıların belirli bazı sigorta kollarının kapsamına alınacağı belirtilmiştir.
3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanununun “Meslek Kursları” başlığını taşıyan 37. maddesi kapsamında yer alan kursiyerlere aynı kanunun 25. maddesi ışığında kursa devam ettikleri sürece aday çırak, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere 5510 sayılı Kanunun iş kazası ve meslek hastalıkları hükümlerinin uygulanacakları belirtilmiştir.
B. KAZAYA UĞRAMA
Sigortalının uğradığı kazanın iş kazası sayılabilmesi için bu kazanın 5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde sayılan hal ve durumlarda meydana gelmesinin yanı sıra öğretide ve Yargıtay kararlarında sayılan bazı unsurların da gerçekleşmesi gerekir.
İş kazasından bahsedilebilmesi için meydana gelen kazanın sigortalıyı ruhen veya bedence zarara uğratan ya da sigortalının ölümüne sebep olan olayın dış kaynaklı olarak meydana gelmesi gerekip gerekmediği hususu tartışılmaktadır. Bir görüşe göre sigortalıyı ruhen veya bedence zarara uğratan olayın dıştan gelen bir etkenle meydana gelmesi gerekirken, bizim de katıldığımız diğer bir görüşe göre ise sigortalıyı ruhen veya bedence zarar uğratan olayın dış etkenden kaynaklaması gerekmez. Çünkü 5510 sayılı kanun m. 13’teki şartların gerçekleşmesi, meydana gelen kazanın iş kazası olarak kabulüne yeterli olarak kabul edilmektedir. Bu da meydana gelen kazanın sadece dış etkenle meydana gelmesinin şart olmadığını göstermektedir.
C. SİGORTALININ UĞRADIĞI KAZA SONUCU BEDENSEL VEYA RUHSAL BİR KAZAYA UĞRAMASI
Sigortalının uğradığı kaza sonucu bedensel veya ruhsal bir kazaya uğraması gerekir. Ölüme, yaralanmaya, hafıza kaybına, sinirsel bozukluklara sebep olan kazalar iş kazasıdır.
Sigortalıya takılan ve organ görevini yerine getiren protezlerde, örneğin takma kol, takma bacak ve dişte meydana gelen zararların iş kazası olarak kabul edilip edilmeyeceği öğretide tartışma konusudur. Malda zarara yol açan kazalar iş kazası değildir; ancak sigortalının vücuduna takılan ve yaşamasında ve iş görme borcunu yerine getirmesinde etkili olan suni organın, eşya olarak değerlendirilmemesi gerekmekte ve sigortalı meydana gelen bir kaza sonucunda zarara uğramış ise bunun iş kazası olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
D. KAZA İLE ZARAR ARASINDA İLLİYET BAĞI BULUNMASI
Bir kazanın iş kazası sayılabilmesinin son unsuru kaza ile sigortalının uğradığı zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Buradaki nedensellik bağından kasıt olayların normal akışına ve genel yaşam tecrübelerine göre gerçekleşen türden bir zararlı bir sonucu meydana getirmeye elverişli bir illiyedin var olmasıdır. Belirtmek gerekir ki zararın kazadan hemen sonra ortaya çıkması şart olmayıp kazadan bir süre sonra sigortalının sağlığının bozulması ya da ölümü de iş kazası kapsamındadır. Bu hususta önemli olan nokta kaza ile zarar arasında illiyet bağının kurulmuş olmasıdır.
III. YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA KALP KRİZİ, İNTİHAR GİBİ ÖZELLİKLİ HALLERİN İŞ KAZASI SAYILIP SAYILMAYACAĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Sosyal güvenlik hukuku iş kazalarının önüne geçerek işçileri bedence ve ruhça zarara uğratan kazalara karşı korumayı ve iş kazasının meydana gelmesi halinde onlara meslekte kazanım gücünün yeniden kazanılması ve çalışma gücündeki kayıpların sebep olduğu gelir kayıplarının telafisi için maddi destek sağlamayı hedeflemektedir.
İşçinin iş yerinde, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda veya 5510 sayılı Kanunda sayılan diğer hallerde ve zamanlarda kalp krizi geçirmesi veya intihar etmesi durumlarında Yargıtay kararlarında genellikle işçinin lehine bir tutum sergilemiştir ve 5510 sayılı Kanunda sayılan hallerin yeterince iş kazasını sınırladığını; bunun dışında yapılacak sınırlamaların ve geniş yorumların yasaya aykırı olacağını belirtmiştir.
Nane’li olay ile kaza arasında uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığı ve meydana gelen kazanın iş kazası sayılıp sayılamayacağı, her somut olayın özelliğine göre belirlenir. Örneğin sürücü sigortalının, yolda seyrederken önüne kaz sürüsü çıkması üzerine, onları ezmemek için gösterdiği hareketin verdiği heyecanın krize neden olduğu belirlenebilirse illiyet bağı gerçekleşeceğinden dolayı olayı iş kazası saymak mümkündür. Sigortalı tetanos nedeniyle hayatını kaybetmişse, tetanosa neden olan olayın önceki bir zamanda işyerinde ayağına batan bir çivi olduğu belirlenebilirse, uygun illiyet bağı kurulacağından olayı iş kazası saymamız mümkündür. Yargıtay, 1991 yılında meydana gelen bir olayda, sağ gözüne metal çapağı kaçtıktan sonra tedavi olup sağlığına kavuşan sigortalının bu olayın üzerinden 7 yıl geçtikten sonra kurumuş boya nedeniyle aynı gözünde yeniden bir arıza meydana gelmesi olayını, illiyet bağı ortadan kalktığından dolayı iş kazası saymamıştır.
ILO’nun kararlarında da meydana gelen olayı mümkün olduğunca iş kazası kapsamına alma ve isçileri mümkün olduğunca koruma eğilimi söz konusudur. İşçinin işyerinde bulunduğu sırada kazaya uğraması halinde meydana gelen kazanın işle ilgisi olsun ya da olmasın bunun iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
A. SİGORTALININ KALP KRİZİ GEÇİRMESİNİN İŞ KAZASI OLARAK DEĞERLENDİRİLDİĞİ DURUMLAR
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kalp krizinin iş kazası olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini aşağıdaki usulle incelemiştir: “… Çekişmenin çözümlenmesi için, öncelikle, hangi olayın iş kazası olduğunun saptanmasında başvurulacak yasal dayanakların ve uygulanacak ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır. Hemen ifade edilmelidir ki, ""iş kazası"" yasada tanımlanmamış; ancak bir kazanın hangi ""hal ve durumlarda"" iş kazası sayılacağı ""yer ve zaman"" koşullarıyla sınırlanarak belirtilmiştir. Konuya ilişkin yasal düzenleme, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun ""İş Kazası ve Meslek Hastalığının Tarifi"" başlıklı 11. maddesinde yer almakta ve bu maddenin iş kazasına ilişkin (A) fıkrasında aynen… Gerek uygulama ve gerek öğretide açıkça kabul edildiği ve madde metninden de anlaşıldığı üzere bu maddede sayılan haller örnekleme niteliğinde değil, sınırlayıcı niteliktedir. Bu hallerden birine girmeyen sigorta olayı iş kazası sayılamaz. Sayılan bu hallerin birlikte gerçekleşme koşulu bulunmayıp, herhangi birinin gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir. Eş söyleyişle, iş kazası hukuksal nitelikte bir olay olup, bu olayın yukarıda açıklanan yasa maddesinde sınırlandırılan ve belirtilen hallerden herhangi birinin oluşmasıyla ortaya çıkması gerekir... Hemen ifade etmek gerekir ki, yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan ""uygun illiyet (nedensellik) bağı"" olup, bu da yasanın aradığı hal ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı halde, herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır. Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hale uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir. Ne var ki, bir olayın kurum ya da işveren açısından iş kazası olarak kabul edilmemiş olması, harici etkenlerle veya aniden ortaya çıkıp çıkmaması, yasanın açık hükmü karşısında olayın iş kazası sayılmamasını gerektirmeyecektir. Zira; yasada açıkça ifade edildiği üzere, zararlandırıcı sigorta olayının, yasada sayılan hal ve durumlardan herhangi birisinde gerçeklemiş olması, gerekli ve yeterlidir. Daha açık ifadeyle; sigortalının, işyerinde çalışmakta iken kalp krizi geçirerek ölümü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesinin (A) fıkrasının (a) bendinde gösterilen ""Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelme"" haline uygun bir olay olduğu gibi, aynı maddenin (b) bendinde yer alan ""işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla meydana gelme"" haline de uygun olup; iş kazası sayılması gerekir. Maddede, başkaca bir şart ya da kısıtlamaya yer verilmemiş olduğundan, yasada olmayan bir kısıtlamanın yorum yoluyla getirilmesine de olanak yoktur...”. Yargıtay bu kararında 506 sayılı Kanunda m.11/A (5510 sayılı Kanunda m.13) maddesinde sayılı hallerden birinin varlığı sonucunda işçinin kaza geçirmiş olmasını illiyet bağının kurulmasında yeterli görmüştür; kazanın dıştan gelmesi veya ani olması gibi unsurların, kanunda sınırlı sayıda sayılan bu halleri kısıtlayacağını ve işçinin aleyhine olan bu kısıtlamaların sosyal güvenlik hukuku ilkelerine uygun olmayacağını belirtmiştir.
Yargıtay iş kazasının tespiti için işverenin kusurunun incelenmesinin lüzumsuz olduğunu; kazanın işçinin çalışma esnasında gerçekleşmesinin yeterli olduğunu belirtmiştir: “… Somut olay incelendiğinde, davacılar murisinin, olay tarihinde, işyerinde bulunduğu sırada, fenalaştığı ve işyeri hekimi tarafından yapılan muayenede, murisin, kalp krizi geçirdiğinin anlaşılması üzerine ilk müdahalenin yapılarak hastaneye ambulansla gönderildiği ve hastanede, yapılan müdahaleye rağmen hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, murisin işe başlamadan önce gerekli raporları almış ve davalı şirketin, işveren olarak tüm sorumluluğu yerine getirmiş olmasına göre, işverene, bir kusur atfedilemeyeceği gözetilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş ise de, işverenin kusursuz olup olmayacağı hususunun iş kazasının tespitinde bir öneminin bulunmadığı ayrıca kalp krizinin işyerinde iken çalışma esnasında meydana geldiği dikkate alındığında meydana gelen olayın bir iş kazası olduğunun kabulü gerekir…”.
Yargıtay sigortalının işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda meydana gelen kalp krizi vakasını iş kazası saymıştır: “… Davanın yasal dayanağı mülga 506 Sayılı Kanun'un 11/A-c, 5510 Sayılı Kanun'un 13-c maddesinde: “...sigortalının işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda...” meydana gelen olay iş kazası sayılmıştır. Somut olayda davacılar murisinin 22.10.2002 tarihinden 03.10.2006 ölüm tarihine kadar davalı işveren işçisi olarak çalışmasının Kuruma bildirildiği, sigortalının olay günü görevi gereği Türkiye'den yüklenen yükü yurt dışında yerine ulaştırmak üzere 03.10.2006 tarihinde Arnavutluğun Tiran şehrinde gece molası verip sabahleyin yola çıkmak üzere konakladıkları otel odasında kendi başına istirahate çekildiği sırada 01,30 sıralarında kalp krizi geçirip öldüğü, olayın sözü edilen madde gereği davalılar SGK ve işveren yönünden iş kazası sayılması gerekirken, Mahkemece, olayın SGK yönünden iş kazası olarak kabul edilmekle beraber iş ile ölüm olayı arasında illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle işveren yönünden iş kazası olarak kabul edilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir...”.
Yargıtay kazanın işçinin işyerinde bulunduğu ve işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla işverenin emrinde meydana gelmesi halinde iş kazası sayılması gerekliliğinin kanuni zorunluluk olduğunu belirtmiştir: “… Davacılar murisleri T. Ç.'nin iş kazası sonucu ölümü nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazminini istemiş; mahkemece, olayın iş kazası olmadığı gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiş ise de varılan sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamıştır. Dava konusu olayın işyeri olan gemide oluştuğu konusunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık davacılar murisinin kalp krizi sonucu ölümünün iş kazası sayılıp sayılmadığı noktasında toplanmaktadır. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 11-A maddesidir. Anılan maddeye göre; iş kazası sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. Başka bir anlatımla 506 sayılı Yasanın 11-A-a ve b maddelerine göre; zararlandırıcı sigorta olayının, işçinin işyerinde bulunduğu ve işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla işverenin emrinde meydana gelmesi halinde, iş kazası sayılmasında yasal zorunluluk olduğu açıktır. Dava konusu olay; davacıların murisinin davalı şirkete ait gemide 1. kaptan olarak görevini yürüttüğü sefer sırasında işyerinde bulunduğu zamanda meydana gelmiştir...”.
Yargıtay benzer bir kararında işyerine ait lokalde elektrik arızasını gidermek için görevli olarak bulunduğu sırada kalp krizi geçiren işçinin uğradığı kazanın iş kazası olarak değerlendirilmesinin yasal zorunluluk olduğunu belirtmiştir: “… Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 11-A maddesidir. Anılan maddeye göre, iş kazası, sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. Başka bir anlatımla yukarıda sözü geçen Yasanın 11-A-a ve b maddelerine göre, zararlandırıcı sigorta olayının sigortalının işyerinde bulunduğu ve işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla işverenin emrinde meydana gelmesi halinde, iş kazası sayılmasında yasal zorunluluk olduğu açıktır. Dava konusu olay davacının elektrikçi olarak görevini yürüttüğü ve işyerinde bulunduğu sırada meydana gelmiştir. Davacı işyerine ait lokalde elektrik arızasını gidermek için görevli olarak bulunduğu sırada kalp krizi neticesi ölmüştür. Bu durumda meydana gelen olayın iş kazası sayılmasında yasal zorunluluk olduğu açık iken, mahkemece; Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden alınan rapor gerekçe gösterilmek suretiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” .
Yargıtay işin yürütülmesi ve niteliği gereği işyeri sayılan ortamda oluşan olayın iş kazası sayılması gerektiği belirtmiştir: “… Kararlandırıcı sigorta olayının, davacıların murisi Samet'in davalı işveren ait nivelman ölçüm işini yaptığı sırada meydana geldiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık zararlandırıcı sigorta olayının ( murisin güneş çarpmasına uğraması ) iş kazası sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa'nın 11-A maddesidir. Anılan maddeye göre, iş kazası sigortalıya hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. Yukarıda sözü geçen Yasa'nın 11-A-a maddesine göre de, sigorta olayının işyerinde meydana gelmesi ile "b" bendi gereğince işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla meydana gelmesi durumlarında zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası sayılması konusunda herhangi bir fark yoktur. Somut olayda; müteveffanın davalı işverene ait işyerinde ölçüm işini yapmakta iken, güneş çarpmasına bağlı olarak oluşan kalp krizi sonucu hayatını kaybettiği ekli raporlar ile de ortadadır. Bu durumda işin yürütülmesi ve niteliği gereği işyeri sayılan ortamda oluşan olayın iş kazası sayılması gerektiği ortada iken, yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir...”.
Yargıtay kaza ile zarar arasındaki illiyet bağını, işyerinde çalışmakta iken işçinin kalp krizi geçirmesinin iş kazası sayılıp sayılmayacağı konusunda değil; kazada işçinin kusur oranını belirlemek için araştırmıştır: “… Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; müteveffa sigortalı ...'ın davalı şirkete ait işyerinde mikser kumanda bölümünde işçi olarak çalışmakta iken kalp krizi geçirerek vefat ettiği... Olayın iş kazası olduğu tartışmasız olup, kalp krizinde kişinin yaşının, beslenme şekli ve kültürünün, genetik özelliklerinin ve bünyevi yapısının, tütün bağımlılığı, alkol kullanımı, egzersiz durumunun, cinsiyetinin de faktör olduğu, sağlığının çeşitli faktörlerinin bir araya gelmesiyle bozulabileceği, sigortalının bünyevi yatkınlığı ve genel sağlık durumunun bir araya gelerek miyokart enfarktüsünün ortaya çıkabileceği ve bu durumun olayın uygun illiyet bağını oluşturabileceği ve kısmi sebebi olabileceği gözetilerek kusurun ağırlığının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği ortadadır…”.
B. SİGORTALININ İŞYERİNDE İNTİHAR ETMESİ OLAYININ İŞ KAZASI OLARAK NİTELENDİRİLMESİ HAKKINDA DEĞERLENDİRME
İntihar, bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesidir. İşçinin iradi olarak gerçekleştirdiği bu eylemin 5510 sayılı Kanunda bahsedilen nitelikte bir iş kazası olarak değerlendirilmesi hususu öğretide tartışmalıdır.
5510 sayılı Kanunun “Sigortalının Kendisinden Kaynaklanan Sebeplerle Tedavi Süresinin Uzaması, İş Göremezliğinin Artması” başlıklı 22. maddesinin (c) bendinde “Sigortalının aşağıdaki sayılan nedenlerden dolayı iş kazasına veya meslek hastalığına uğraması, hastalanması, tedavi süresinin uzaması veya iş göremezliğinin artması hallerinde geçici iş göremezlik ödeneği veya sürekli iş göremezlik geliri; … Kasti bir hareketi yüzünden iş kazasına uğrayan, meslek hastalığına tutulan, hastalanan veya Kurum’un yazılı bildirimine rağmen teklif edilen tedaviyi kabul etmeyen sigortalıya, yarısı tutarında ödenir.” denilmektedir. Dolayısıyla iş kazası olaylarında, sigortalının kasıtlı bir davranışı söz konusu olduğunda olayın iş kazası tanımının dışına çıkarılmadığı fakat yapılacak geçici iş göremezlik ödeneğinden ve/veya sürekli iş göremezlik gelirinden kesinti yapma yoluna gidildiği görülmektedir.
Yargıtay çalışma saatleri içerisinde, yatakhane olarak kendisine tahsis edilen yerde kendisini asmak suretiyle intihar eden işçinin yaşadığı bu olayı iş kazası olarak nitelendirmiş; ancak iş kaza olarak nitelendirilen olay ile yürütülen iş arasında bir illiyet bağı kurulamadığından işvereni Kuruma karşı sorumlu tutmamıştır: “… Dava, Kurum sigortalısı Fuat K.'ın işyerinde çalışırken bunalıma girerek (müfettiş raporunun içeriğine göre) mesai saati bitimine yakın işini bırakarak işyerinin çatı katında ikametine tahsis edilen işçi yatakhanesinde kendisini asmak suretiyle gerçekleşen böylece iş kazası olduğu iddia edilen sigorta olayından kaynaklanmaktadır. Burada öncelikli mesele olayın "iş kazası" olup olmadığının açıklığa kavuşturulmasıdır. Belirtelim ki 506 sayılı Yasanın 11/A-a maddesine göre, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan "bedence veya ruhça" arızaya uğratan olay iş kazasıdır. Öte yandan anılan Yasanın 5/a maddesine göre de işin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle, işçilerin dinlenme, yemek, uyku ve sair gereksinimlerini karşılamaya ayrılmış alanların "işyeri"nden sayılacağı öngörülmektedir. Burada işin yürütümündeki maksat, İşyerinde işçilerin sağlığının güvence altına alınmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınmasını da içermektedir (Çemberci 1977s.204). Şu hale göre 506 sayılı Yasanın 11/A-a maddesinde tarif edildiği üzere sigorta olayına neden olan intihar eyleminin işçilerin ikametine ayrılan ve işyerinin eklentisi konumunda bulunan bu nedenle de işyerinden sayılan işçi yatakhanesinde diğer bir anlatımla sigortalının "işyerinde bulunduğu sırada" meydana geldiğinde ve iş kazası olduğunda kuşku yoktur. Bu bakımdan olayı iş kazası saymayan mahkeme kararı isabetsizdir. Bu bağlamda açıklamak gerekirse, 506 sayılı Yasanın 11. maddesindeki iş kazası oluşturduğu belirtilen haller daha çok iş veya işin yürütümü ile ilgilidir. Zira, 11. madde de sayılan haller, işçinin işverenin otoritesi ve sorumluluğu altında bulunduğu durumlardır. O nedenle işverenin sorumluluğu altında çalıştırdığı sigortalının güvenliği beden ve ruh sağlığı için gerekli tedbirleri almak yükümü var ise de, bu hal her zaman için zorunlu değildir. Belirtelim ki böyle bir ilgi ve ilişki ( illiyet ) söz konusu olmadığı hal ve durumlardan birinde dahi meydana gelen bir olayında iş kazası sayılması mümkündür. Sözgelimi intihar eylemi eğer işyerinde gerçekleşmiş ise, olayın salt işyerinde meydana gelmesi durumunda bile, intihar eden sigortalının gördüğü işle ilgili ve işvereninin kusurundan kaynaklanmamış olmasına rağmen 506 sayılı Yasanın 11. maddesi açıklığı gereği olay yine de iş kazasıdır. Ancak bu durumda olaylarla iş ve işveren arasında nedensellik bağı bulunmayacağı için işveren ve onun halefi olanlar Kuruma karşı sorumlu tutulamaz...”.
Anılan karara göre işin yürütümündeki maksat işyerinde işçilerin sağlığının güvence altına alınmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınmasını da içermektedir. 506 sayılı Yasa’nın 11/A-a (5510 sayılı Kanunun 13.) maddesinde tarif edildiği üzere sigorta olayına neden olan intihar eyleminin işçilerin ikametine ayrılan ve işyerinin eklentisi konumunda bulunan bu nedenle de işyerinden sayılan işçi yatakhanesinde diğer bir anlatımla sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana geldiğinden ve iş kazası olduğunda kuşku yoktur. Söz konusu karar ışığında, 5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesindeki iş kazası oluşturduğu belirtilen haller daha çok iş veya işin yürütümü ile ilgilidir. Zira 13. madde de sayılan haller, işçinin işverenin otoritesi ve sorumluluğu altında bulunduğu durumlardır. O nedenle işverenin sorumluluğu altında çalıştırdığı sigortalının güvenliği, beden ve ruh sağlığı için gerekli tedbirleri almak yükümü var ise de, bu hal her zaman için zorunlu değildir. Belirmek gerekir ki böyle bir ilgi ve ilişki (illiyet) söz konusu olmadığı hal ve durumlardan birinde dahi meydana gelen bir olayında iş kazası sayılması mümkündür. Örneğin intihar eylemi işyerinde gerçekleşmiş ise olayın salt işyerinde meydana gelmesi durumunda dahi intihar eden sigortalının gördüğü işle ilgili ve işvereninin kusurundan kaynaklanmamış olmasına rağmen 5510 sayılı Yasa’nın 22. maddesi gereği olay yine de iş kazasıdır. Belirtmek gerekir ki bu durumda olaylarla iş ve işveren arasında nedensellik bağı bulunmayacağı için işveren ve onun halefi olanlar Kurum’a karşı sorumlu tutulamaz.
SONUÇ
İş kazasının tanımı 5510 sayılı Kanunda yapılmış olmakla birlikte bazı özellikli durumların varlığı halinde bu kanundaki hükümlerle sonuca varmak her zaman kolay olmayacaktır. Zira sadece iş kazasının unsurları sıralamasının olayları tanımlamaya kâfi gelmediği ve bu boşluğun daha çok Yargıtay’ın içtihatlarıyla doldurulduğu görülmektedir.
Yargıtay’ın kararlarında iş kazası kavramını oldukça geniş yorumladığı ve iş kazasının tanımını oldukça genişlettiği görülmektedir. Zira Yargıtay Hukuk Genel Kurulu anılan kanunun 13. maddesinde başkaca bir şart ve kısıtlamaya yer verilmiş olmadığını, olmayan bir kısıtlamanın yorum yoluyla getirilmesine de olanak bulunmadığını belirtmektedir ve bu konuda bir tanım kısıtlamasına ihtiyaç duyuluyorsa bunun ancak kanun koyucunun görevi olduğunu ifade etmektedir.
Belirtmemiz gerekir ki işçinin geçirmiş olduğu kazaların iş kazası olarak değerlendirilmesi sırasında tartışılan en önemli unsur illiyet bağı unsurudur. Yargıtay her ne kadar kararlarında işçinin lehine yorumlar yapsa da bu husus öğretide tartışmalara yol açmaktadır. Kanaatimize göre kanun koyucunun iş kazasının tanımına yer verdiği 5510 sayılı Kanunun 13. maddesine illiyet bağı unsurunun varlığına ilişkin bir hükme de yer vermesi yerinde olacaktır.
AV. RABİA SARIGÜL