Preloader

Makaleler

Avukatlarımızın yayınladığı makaleler
Elektronik Ortamdaki Verilerin Delil Niteliği
Elektronik Ortamdaki Verilerin Delil Niteliği Av. Fatma Burcu Tercan

     1. Giriş

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 1527. maddesi şirketlerin Yönetim Kurulu ve Genel Kurul toplantılarını elektronik ortamda yapabilmelerine olanak  tanımıştır. Ancak TTK’da “elektronik ortam” terimi açıkça tanımlanmamıştır. Bu terim genel olarak sayısallaştırılmış verilerin saklandığı ortamları ifade eder. Bu bağlamda, elektronik ortam yalnızca internetle sınırlı olmayıp telefon ve elektronik posta gibi diğer telekomünikasyon yöntemleri de içermektedir. 

Elektronik veriler, ceza ve hukuk yargılamasında delil olarak değerlendirilebilir, ancak bu verilerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi şarttır. Elektronik veri kavramı, e-posta, WhatsApp yazışmaları, ses kayıtları, fotoğraflar gibi dijital içerikleri kapsar. Bu verilerin delil niteliği, elektronik ortamda üretilip saklanmasına bağlıdır.

Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’te de veri ve elektronik veri kavramlarının tanımı yapılmıştır. Yönetmelikte yapılan bu tanımlamaya göre veri, üzerinde bilgisayar tarafından işlem yapılabilen her türlü değeri; elektronik veri kavramı ise elektronik yollarla oluşturulan, paylaşılan (nakledilen) ya da muhafaza edilen kayıtları ifade etmektedir.

Elektronik veri tanımının içerisinde e-posta gönderileri, WhatsApp yazışmaları, ses kayıtları, video ve fotoğraf görüntüleri, faks ve benzeri birçok kayıt sayılabilir. Elektronik veriden söz edilebilmesi için gerekli olan şartlar; verinin elektronik ortamda üretilmesi, taşınması ve saklanmasıdır. Bu şartları sağlamayan, elektronik ortam dışında üretilen kayıtlar elektronik veri niteliğinde değillerdir. Nihayetinde elektronik delil kavramının tanımını da dijital bir ortam üzerinde işlenen ve saklanan veya bu araçlar aracılığıyla iletilen, ceza yargılaması ve hukuk yargılaması açısından hukuki değeri olabilecek bilgi ve veriler şeklinde yapabiliriz.

Hukuka uygun bir şekilde elde edilen elektronik verinin mevcudiyeti durumunda, söz konusu bu elektronik verinin delil olarak değerlendirilebilmesi için ceza yargılamasında ve hukuk yargılaması açısından farklı düzenlemelere tabidir. 

Bu çalışmada özellikle, elektronik ortamdaki verilerin delil nitelikleri üzerinde değerlendirme yapılacak ve konuya ilişkin mevzuat hükümleriyle birlikte, yargı kararlarına ve doktrin görüşlerine de yer verilecektir.

     2. Ceza Yargılaması Bakımından

  • Hukuki Düzenlemeler: Ceza Muhakemesi Kanunu, dijital verilerin toplanması ve kullanılması için düzenlemeler içerir. Elektronik delillerin etkili şekilde toplanması ve saklanması için yasal çerçeveler oluşturulmuştur.
  • Makul Şüphe: Delillerin toplanabilmesi için “makul şüphe” şartı aranır. Bu şüphe olmadan elde edilen deliller hukuka aykırı olabilir.
  • Delil Toplama ve Koruma: Elektronik verilerin toplanması ve korunması, klasik delillerden farklıdır. Donanımın kendisi değil, içerisindeki veriler önemlidir. Ayrıca, dijital verilerin değişiklikleri dışarıdan fark edilmesi zor olduğundan, uzmanlar tarafından inceleme yapılması gereklidir.

Ceza Muhakemesi Hukuku’nda, kanunun öngördüğü şartların gerçekleşmemesi halinde delillerin toplanmaya başlanması mümkün değildir. Daha açık bir ifadeyle; deliller, yalnızca kanunda öngörülen şartların gerçekleşmesiyle birlikte toplanabilmektedir. Delillerin toplanabilmesi için gerekli olan şart mevzuatta ve doktrinde ‘‘makul şüphe’’ olarak ifade edilmektedir. Makul şüphe olarak adlandırılan bu kavramın, somut her olay bakımından ayrıca değerlendirilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Dolayısıyla soruşturma aşamasından başlayarak yargılamanın her aşamasında delil toplanırken, söz konusu bu makul şüphenin varlığı sorgulanmalıdır. Aksi durumda elde edilecek olan delil, hukuka aykırı şekilde elde edilen bir delil haline gelebilecektir. 

Nihayetinde, yasal şart olarak düzenlenen makul şüphenin varlığı halinde Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri gereğince arama kararı verilebilecek ve diğer koruma tedbirlerine başvurulabilecektir. Dijital delillerin toplanmasında, klasik delillerde olduğu gibi olay yerinin oldukça önemli olduğu ve öne çıktığı bir durum söz konusudur. Çünkü delillerin doğru bir şekilde toplanması ve incelenmesi, olay yerinde yapılan ilk müdahalenin doğru yapılmasına bağlıdır. 

Tam da bu noktada önemle belirtmek isteriz ki klasik deliller üzerinde yapılan oynamalar kolaylıkla tespit edilebilmekle birlikte; dijital ortamdaki bir delil üzerinde değişiklik yapılması durumunda bu değişiklik, dışarıdan bakıldığında fark edilmesi mümkün olmayan, özel uzmanlar tarafından tespit edilebilir niteliktedir. Hâl böyle olunca da gerek elektronik ortamdaki delillerin celbedilmesi gerekse de muhafazası ve incelemesi yargılamanın seyri açısından büyük önem arz etmektedir. Elektronik ortamdaki bu delillerin kendilerine has olan bu özelliklerinin yanı sıra her şeyden önce söz konusu bu elektronik verilerin delil olarak nitelendirilebilmeleri için; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (“CMK”) m. 134 ve devamı hükümleriyle birlikte ilgili yönetmeliklerdeki düzenlemelere göre elde edilmiş olması yani elektronik verilere ilişkin koruma tedbirlerine harfiyen riayet edilmiş olması gerekmektedir.

Türk Ceza Hukuku sistemindeki elektronik delillere ilişkin düzenlemeler CMK’nun m. 134 ve devamı hükümlerinde yer almaktadır. Özellikle m. 134 hükmünde düzenlenen “bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma” işlemleri yukarıda açıklandığı şekilde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ve başka türlü delil elde etme imkanının bulunmadığı hallerde hâkim kararıyla mümkün görülmüştür. 

Ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, söz konusu bu kararın sonradan hâkim onayına sunulmak kaydıyla Cumhuriyet Savcısı tarafından verilebileceği de hüküm altına alınmıştır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma özellikle bilişim suçlarına ilişkin elektronik delillerin elde edilmesinde büyük önem arz etmektedir. 

Yukarıda da detaylıca izah olunduğu üzere; elektronik ortamdaki delillerin elde edilmesinden sonraki süreçte, gerekli incelemelerin yapılması ve rapor düzenlenmesi, görüş bildirilmesi gibi işlemlerin bilişim uzmanları tarafından yapılması gerekmektedir. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde; elektronik ortamda bulunan verilerin, hukuka uygun şekilde elde edilmeleri halinde gerek soruşturma gerekse de kovuşturma aşamasında ceza yargılaması bakımından son derece büyük önem arz ettiklerini, günümüz dijital çağında elektronik ortamdaki verilerin delil olarak nitelendirilmesinin kaçınılmaz bir son olduğunu önemle belirtmek isteriz. Son olarak, elektronik ortamdaki verilerin delil niteliği bakımından verilen Yargıtay kararlarında da “usulüne uygun şekilde elde edilen dijital verilerin delil niteliğine haiz oldukları’’ belirtilmektedir.

     3. Hukuk Yargılaması Bakımından

  • 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(“HMK”): Elektronik veriler, hukuk yargılamasında delil olarak kabul edilir. Fotoğraf, ses kaydı gibi dijital veriler de bu kapsamdadır.
  • Senetle İspat: Elektronik veriler, güvenli elektronik imza ve kayıtlı elektronik posta sistemleri aracılığıyla senet niteliği kazanabilir. Bu düzenlemeler, elektronik belgelerin hukuk yargılamasında kullanılabilirliğini sağlar.

Hukuk Yargılaması Bakımından tıpkı ceza yargılamasında olduğu gibi hukuk yargılamasında da elektronik ortamdaki delillere başvurulması kaçınılmaz hale gelmiştir. Zira yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi ve yargılama sonucunda kurulacak hükmün adalet ihtiyacını en yüksek derecede giderebilmesi için, yargılama faaliyetinin günümüzün teknolojik gelişmelerine ayak uydurabilmesi gerekmektedir. Hukuk yargılamasındaki usul ve esasların belirlendiği Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, ceza yargılamasının aksine adli bilişime direkt olarak atıf yapılan herhangi bir düzenleme bulunmamakla birlikte adli bilişim incelemelerine cevaz veren düzenlemeler bulunmaktadır. 

Örneğin; HMK’nun “Kanunda düzenlenmemiş deliller” başlıklı 192. maddesi: “(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.” hükmünü içermektedir. HMK’na göre; uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılarının hukuk yargılamasına göre belge niteliğindedirler6. İlgili yasal düzenlemeden de açıkça anlaşıldığı üzere; fotoğraf, ses kaydı, görüntü gibi dijital verilerin yanında, “Dijital ortamdaki veriler ve buna benzer bilgi taşıyıcıları” da delil niteliğini kazanmışlardır. 

HMK’na göre, kanunda ayrıca belirli bir ispat zorunluluğu öngörülmemiş ise herhangi bir şekilde kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilmektedir. Söz konusu bu düzenleme neticesinde, elektronik ortamdaki veriler de delil olarak dosyaya sunulabilmektedir. Ancak tam da bu noktada önemle belirtmek isteriz ki senetle ispat zorunluluğunun düzenlendiği haller, elektronik verilerin delil olarak kullanılabileceğine ilişkin düzenlemenin istisnasıdır. Hukuk yargılamasındaki senetle ispat kuralını, elektronik ortamdaki veriler bakımından incelemek gerekirse; ispat hukuku açısından bir belgenin senet olarak kabul edilebilmesi için söz konusu belgenin aidiyetinin tereddütsüz şekilde belirlenebilmesi gerekmektedir. Bu belirleme işlemi Elektronik İmza Kanunu’nda düzenlenen güvenli elektronik imza veya Kayıtlı Elektronik Posta Sistemine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’te düzenlenen ve elektronik postanın nitelikli hali olarak tanımlanan kayıtlı elektronik posta gibi güven teşkil eden sistemler aracılığıyla yapılmaktadır. Belgenin, bilgi taşımaya elverişli ortamı ifade etmesi özellikle güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik ortamdaki verilerin delil değeri için önemlidir. Zira güvenli elektronik imza ile imzalanan belgeler ve bahse konu elektronik postaların senet hükmünde olduğu açıkça düzenlenmektedir. Aynı zamanda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun m. 15 hükmünde de açıkça güvenli elektronik imza ile ıslak imzanın hüküm ve sonuçlarının aynı olduğu belirtilmiştir. Nihayetinde, elektronik bir verinin yasal mevzuata uygun şekilde güvenli elektronik imza ile imzalanması veya Kayıtlı Elektronik Posta sistemi aracılığıyla oluşturulmuş olması, söz konusu bu elektronik belgenin senetle ispat düzenlemesi kapsamında delil olarak kullanılabileceğini ifade etmektedir.

IV. SONUÇ 

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, elektronik verilerin delil olarak kullanımı kaçınılmazdır. Bu verilerin sağlıklı birer delil niteliğine sahip olabilmesi için, toplanma ve korunma aşamalarında yasal ilkelere uyulması büyük önem taşır. Günümüz yargılama faaliyetleri, dijital gelişmelere uyum sağlamak zorundadır.